16 Temmuz 2015 Perşembe

[K]ardeş [P]ide [S]ırasının [S]onu SEN misin? (AÇIKLANDI 2015 KPSS)

Öncelikle herkesin Ramazan Bayramını "şimdiden" en içten dileklerimle kutluyorum. Sağlık, huzur ve mutluluk getirmesini Yüce Allah'tan diliyorum.

Şuan ülkede bir çok sorunun cevabı aranıyor. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz koalisyon. Peki "koalisyon" nedir...

Koalisyon: Çeşitli güçlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan birlik, ortak yönetim..


Kelime anlamına bakılığında; cümlede kullanılan "birlik" kelimesinden ötürü bizim siyasilerimizin böyle bir şey yapması biraz ırak gözükmekte. 

Neyse şimdi bir de yaklaşık 450 Bin  kişinin girdiği bir KPSS'nin sonuçları ve zincirleme devam eden sorunları merak ediliyor.

Öğretmen değilim ancak eşim  2-3 senedir şu sınav stresinden, ders çalışma yoğunluğundan yoruldu artık. Tabi doğal olarak ben de aynı duyguları "onun kadar olmasa da" yaşıyorum. 

Sınav sonuçlarına gelince. Diyelim ki sınav bugün açıklandı ve 83.568 puan aldın. Bu neyi ifade edecek? Bana kalırsa hiçbir şeyi. Neden mi? 

Devlet dediğimiz oluşum; halkın bütün zaaflarını kullanmak için elinden geleni yapıyor. E canına yandığım bırak şu öğretmenlerden rant elde etmeyi de her sene aynı sayıda atama yap.  Her branşın ataması sabit olsun. Yani T dersi branşından her sene 1000 alım veya 1500 kişi alın...Neyse o olsun. Adam yarın bir gün bu mesleği tercih edince desin ki lan olum her sene devlet şu kadar alıyor ben de şu kadarıncı olurum ya da olamam ben gidiyim kafede garsonluk yapıyım falan diye kedine bir yol çizsin. Haa! diyelim ki A branşının kontenjanı doldu öğretmen açığı yok. Bu atama yaptığın sene (örneğin 2015 Şubat) belli olur. O zaman çık basına deki: "Öhö.. öhöö.. ses deneme... Arkadaşlar A branşından bu sene  alım yapılmayacaktır. Onun yerine aynı sayıda B branşından yapılacaktır." 
Böylece insanlar derki devlet her sene şu kadar alıyor ben şu sıradayım olmadı bir daha ki sene en azından hedefini bilir. Hayal kırıklığıyla geçen bir yaz tatili geçirmez yani.

Sen sınavları açıkla sıralamayı 1 hafta sonra açıkla. Benim anlam veremediğim 450.000 cevap kağıdı 1 haftada okuyup, sadece alana girenlerin (450 bin kişi değil yani) puan sıralamasını (Excel'de yapsan 10 dakikanı almaz hani)  yapmak neden 1 hafta sürüyor. Adamın puanı belli netler belli adı sanı belli, herşey açık okutacağın birşey yok yapacağın bir iş yok tüm zor kısmı 1 hafta da yapmışsın... Neden o kişi sıralaması 1 hafta sürer ki arkadaş. Bu tamamen insanların psikolojisini olumsuz yönde etkileme politikasıdır. Sıralama açıklandı diyelin daha bitmedi. Hiç biter mi. Süprizler sizi bekliyor. (Çarkıfelek oynuyoruz sanki canına yandığım)  Durrrrr! 3 stres kapısı sonuna kadar açılıyor... "ACABA KAÇ KİŞİ ALINACAK" 

Sen çalış çabala 83.568 puan al. Sonra sıralamada da 678. kişi ol.. Eee... sonra sözüm ona -devlet- sen git 650 kişi al. Ondan önceki sene 1000 kişi alıp, bu sene giren 999 kişiyi sevinçten havalara uçur. Hayallerini kuran o kadar insana, bir anda;
 +sen gel 
+sen gel 
-E ben??
+sen de gel
-beeeen
+SEN GELME LAN AYI!!!  dercesine suratına lafı yapıştır. 

Bak medeni şekilde soruyorum yakıştı mı sana ha -devlet baba- yakıştı mı ?
Hiç yakışmadı.. Büyüklerin bir sözü vardır:

"Size okulda bunları mı öğretiyorlar?"

Yazımı bir dua ile bitirmek istiyorum:
"Allah yardımcımız olsun."


25 Nisan 2013 Perşembe

Yanlışlarla Dolu Hayat'ımız

Düşündüm de yalnışlarla dolu haya.. dur bak Yanlışı bile yanlış yazmışım...
Önemli olan yanlış yapmamak mı? Yoksa yaptığı yanlıştan ders almak mı?
Peki ya ders alamıyorsak bu bizim hatamız mı?
Boş ver be ya! deyip de yaşanmıyor ki be kardeşim...
Şimdi giden zaman gelmez geri biliriz bunda hem fikiriz.
Doğru! hem fikiriz hem de doğrular açısından fakiriz.
Ben hayatım büyüdükçe düzelecek zannederdim.
Nereden bilebilirdim gittikçe çıkmaza gireceğimi..

Batıyorum sanki her geçen gün her geçen yıl...
Dipsiz kuyularda kayboluyorum büyüdükçe..
Allah için söyleyin.
Hani düzelecekti,
Hani zaman her şeyin ilacıydı?
Bırakın avutmayı... Bırakın Aldatmayı.

Ben anlam veremiyorum mesela insanlara.
Sevdikçe üstüne geliyor içine attıkların.
Patlayıveriyor olur olmaz zamanlarda.
Aynı bir volkan gibi, bir dinamit gibi.
Zarar veriyorsun çevrendekilere, sevdiklerine, sevmediklerine.

Uzun zaman oldu böyle olmayalı.
Demek ki ateşleyen bir şeyler olmuş be yiğidim.
Patladık gördün mü yüreğim.
Zarar verdik şimdi rahat rahat oturanlara..
Olmayan akıllarına şüphe düşürdük.
Olsun be!..
Bir gece de onlara haram olsun. Uykusu bozulsun.
Eğer düzeltecekse geleceği,
Eğer şekil verecekse geleceğe,
Bırak bu gece haram olsun.

18 Mart 2013 Pazartesi

Uzun Günün Kısası

Bu gün bir farklılık yapayım ve fon müziğini değiştirip 2 satır bir şeyler yazıyım dedim.
Başaramadım. Yine aynı fon müziği...
Çünkü acım aynı. Derdim aynı. Fon müziğin farklı olmasını gerektiren bir şey yok.

Sen yoksun mesela.
Yatıp uyurken seni düşünmesi güzel de,
Sabah gözlerimi açtıktan sonra yeni serüven başlıyor her yeni gün.
Gözlerimi kapattım seni düşündüğüme mi yanayım, yoksa
Gözlerimi açtığımda seni bulamadığıma mı...

Hayal etmeli insan evet bu gerekli
Ancak hayallerle yaşamamalı.
Ben denedim.
Olmuyor.

6 Aralık 2012 Perşembe

Bardağın Dolu Tarafı

Bugün yine ağlamaklı oldum,
Doldu gözlerim boğazım düğümlendi.
Kurmak istediğim cümleler bile bana karşı gelmeye başladı,
Söylemek istediğim o kadar şey var ki...
Ne yalan söyleyim, konuşmaktan bile yoruldum.
Karamsar değilim, Umutsuz değilim, Hayallerim var benim de...

Tek hayalim, kurabileceğim sorunsuz büyütebileceğim bir hayalim olsun.
Kolaydır güldürebilmek insanları belki
Şaklaban olurum her daim.
Ama kendimi kafese kitlenmiş bir maymun gibi hissetiren çok.
Yemiş veren, el kol yapan, dil çıkaran gülüp geçenler var.
Elden bişey gelmiyor.
Kapalı kafes işte...

Bakma bana aslında kurduğum cümleler birer hayal ürünü,
Ne yapayım benim de hayallerim böyle.
İçimi acıtan şeyler ufak bir iğne misali...
Emsalim var mı benim, emsalimiz var mı bizim...

Ne zaman gideceğimiz,
Günü saati hatta dakikası belli olmayan dünyadayız...
Yazıklar olsun bana,
Gülünecek, mutlu olacak şey varken,
Mutsuzluk üzerine doktora yapıyorum sanki...
Dışa vurmak varken,
Bağırıp çığlık atmak varken,
İçime atıyorum duygularımı...
Ama haklıyım be..
Kim anlayacak ha!, teselliler, "boş ver be" demeler,
Olsun sıkma canını demeler, başka ileri gidemiyorlar...

Bardağa dolu tarafından bakayım diyorum,
Bardak boş ulan boş.
Gözlerimi kapatayım diyorum, görmezden geleyim diyorum
İnsanları göremiyorum. Hepsi saydam ve bomboş...

Tırmanırsın sevdiklerinle, dağlara, tepelere
Gidersin en uçsuz bucaksız şehirlere,
Unutma kaybolursun.
Koca şehirde yanındakiler seni bir başına bırakır.
Tırmandığın dağın tepesine arkana bakarsın ve kimse yok.
Karşında engin bir gökyüzü, Sis kaplı dağlar, Bulutlar.
Ne güzel manzara deyip mutlu olmak varken,
Sen yanında olması gerekenleri ararsın.
Bulutlarda kaybolursun...

15 Kasım 2012 Perşembe

Bir Kelebektir Ask

Sessiz sakin bir kelebek gibi kendi halinde
Bir oraya bir buraya konar geçersin.
Günü birlik yaşarsın.
Kimseye ihtiyacın yoktur.
Kanatların sağlam olduğu sürece uçmaktan korkmazsın.
Dedim ya sessiz sakin bir kelebek işte.

Ansızın bir çiçeğe konarsın.
Seni kendine çekmiştir artık,
O esrarengiz rengi mi yoksa ciğerine çektiğin o masum koku mu
Nedendir bilemezsin...
Rüzgar esse, fırtınalar kopsa bile
Sıkı sıkıya sarılmış, tutunmuşsundur.
Sanki seninmiş gibi senden bir parçaymış gibi.

Ne garip değil mi?
Bak bağlandın gitti.
Bakışların, gittiğin yerler değişti.
Artık hayatın devamı olan her şey bir anda uçtu gitti.
Eski kondukların hayal oldu...

Şimdi kanatların zarar gördü işte.
Yok yok, kırılmadı, dağılmadı ama,
Sen sen değilsin.
Uçamıyorsun istediğin gibi.
Sokaklar, caddeler, yeşillikler umurunda değil.
Bitti, gitti, yalan oldu her şey.

Gelen rüzgara mı, yoksa seni ona bağlayan renge, kokuya mı söveceksin?
Öyle ya da böyle kapıldın bu rüzgara artık.
Uçamıyorsun kelebek.
İstesen de kaçamıyorsun.
Tadını aldın artık bir kere Aşk'ın.
Ulaştın acının doruklarına.
Koklayamazsın başka çicek.
Kendinle vedalaş artık,
Aşk seni de sende olanı da aldı götürdü.

Son baharın geldi güzelim.
Uçsan uçamazsın
Kaçsan kaçamazsın.
Yaşıyorsun ama öldün sen.
Aşk'a kapılıp bittin sen.

10 Kasım 2012 Cumartesi

Adam Gibi ADAM



Kimsin sen diye başladığı çocukluğum,
Herkes adından bahsediyordu,
Okulda asılı resimlerin, her yerde heykellerin, büstlerin ve sözlerin,
Korktum bazen sert bakışından,
Her an karşıma çıkacakmışsın gibi bir his uyandırıyordun içimde be Adam.
Neydi seni böyle değerli kılan ey yüce İnsan.

Resmi törenlerde, tarih kitaplarında adından bahsettiren Adam,
Neydi seni bu kadar ölümsüz kılan,
Hem arada düşünüyordum,
Bir insan nasıl olur da hem bu kadar yakışıklı hem de Akıllı olabilir,
Mavi gözlerin kimi zaman engin bir deniz,
Kimi zaman uçsuz bucaksız bir gökyüzü...
Ya o sarı saçların ?

Öğrendim kim olduğunu, çok sürmedi.
Annenden babana kadar herkesi tanıdım.
Yaptıkların zaten sayılamayacak kadar çok.
Sen ki Yurtta Sulh, Cihanda Sulh diyen adamsın.
Sen ki Cumhuriyeti kuran Adamsın..
Sen Halkı için kendinden fedakarlık yapmış Büyük bir adamsın.
Kısacası Adam gibi Adamsın

Bakma şimdi ki halimize koca Adam ,
Herkes aynı şeyleri söyler durur.
Seni sen olduğun için değil,
Seni düşüncelerin için değil,
Seni bu vatanı kurduğun için değil,
Seni İlkelerin için değil,
Seni sadece kendi çıkarları için kullananlar doldu taştı memleket ATAM.

Sen memleketin dört bir yanını başın dik gezerken,
Şimdikiler başı dikmiş gibi gezer oldu be Atam.
Bülbülün altın kafeste.
Vatanım diyen çok ama vatanı için bir şey yapan yok yüce İnsan.
Gel desem eminim görmek istemezsin kurduğun bu Vatana.

Artık, bahsettiğin damarlardaki asil kanda sadece,
Çıkar, menfaat, çalmak, çırpmak, soymak var Atam.

Gitmeseydin ne olurdu sanki?
Hep Baş Öğretmen olsaydın,
Derslerde sıkılmazdık.
Hep Baş Bakanımız olsaydın,
Seçerken korkmazdık.
Hep Olsaydın
Hep Birlikte yaşamayı öğrenirdik.

Sen gittin ya Özledik seni be Adam.
Özledik Seni be Atam.
Anıyoruz belki ama Anlayamıyoruz anlatmak istediklerini.
Sözlerin, Nutukların, Hitabelerin bize bin ömür yeter belki
Ama sesini özledik be Atam.
Özledik seni ey yüce insan, İnsandan da öte
"Adam gibi Adam."


                                                                   [Ali Hikmet GÜNDOĞDU ]






2 Kasım 2012 Cuma

Kararsızlık

Kararsızlıktır insanın eceli, belki de geleceği...
Ölmek mi kalmak mı bilemezsin,
Beklersin sabırsızca.
Karamsar olmayım dersin ama yenik düşersin.

Mutlu olduğun anlarda gelir kapını çalar umutsuzluk,
Açmak istemezsin ama merakta edersin geliş sebebini.
Korkarak yanaşırsın kapıya ve açmak zorunda kalırsın
Beklediğin misafir gelmiştir.
Davet edersin içeriye, bir çay, bir kahve, bir su...
İkram etmek istersin ama
Boğazın düğümlenir ve titrersin.
Soramazsın "Ne alırdınız?" diye...

İçindeki fırtınalar işte o zaman kopar.
Dağıtır her şeyi, toz duman olur her yer.
Kafanı kaldıramazsın.
Gözünü açamazsın bedenin yorgun düşer

Neden geldin ha?
Neden gelmeden haber vermedin ey Umutsuzluk, karamsarlık...
Hazır değildim belki.
Mutluluklarımla mutluydum belki neden hiç sormadın?

Şimdi gitti benden. Bende olanlar başkasının oldu.
Eksik kaldım kendimden,
Dört duvarım vardı onu da yıkıp gittin.
Dili yoktu belki ama dinlemesini biliyordu.

Ey umutsuzluk..
Gelişin de gidişinde neden hep olumsuzluk?
Belki sensiz hayatın tadı yok,
Sen olmazsan mutluluğun tanımı yok belki...
Dedim ya haber etseydin bari,
Hazırlardım kendimi sana
Az da olsa mutluluklarımı saklardım senden.
Yatağın altına, gardolabımın gizli bölmesine

Umutsuzluk sen yıkarsın en yüksek hayalleri..
Adında meymenet yok ki..
Baksana şöyle bir kendine,
U-Mutsuzluk.
İsiminde senin gibi, içinde gizli mutsuzluk .
Gelişin de gidişinde hep olumsuzluk...