21 Haziran 2012 Perşembe

"9 Taş..."

   Çocukken oynadığımız oyunlardan bahsediyorduk değil mi ? Uzun zaman geçti. Şöyle bir düşündüm de yıllar geçmiş "9 Taş" oynamayalı.Ee haliyle kuralları da unutmuşum... Ama taşları bir topla devirip daha sonra ebeye (karşı takım) yakalanmadan taşları geri eski haline getirmekti amaç. Yani biz öyle sanıyorduk. Belki başka şeyler vardı. Belki  o da  Amerika (U.s.A) oyunlarından biriydi. Çok geniş düşünmeyelim. Biraz abarttım ama oyunun içinde oyun olduğu kesindi.

   Bakın şimdi yapmanız gerekenleri söylüyorum:

Madde1 - Size çocukluğunuzu hatırlatan eğlenceli,duygusal,anlamsız,anlamlı,yabancı,oynamalık,zıplamalık bir şarkı açın. Ya da şu an için mırıldanın.

Madde2 - Oyun başlamadan önce kafanızdaki sorunları (büyüklükleri) atın ve boş kalsın kafanız.

Madde3 - Gözlerinizi kapatıp çocukluğunuza dalmayı denemeyin. Madde1 ' de geçenleri uygulamaya çalışırken uyuyakalmayın.

Madde4 - Bundan sonra söylenenleri ayrıntılı bir şekilde düşünün ve sakın uygulamadan kaçınmayın.

    Neyse yahu zaten hayatımızın bir çok bölümünde Kurallar, Maddeler, Yasalar,Yasaklar var. Bir de ben dert olmayım size. Biraz önce size bir kaç madde sunup sizi bir şeylere zorladığım için çok ama çok özür dilerim.

Oyun başlıyor!

   "Aldım verdim ben seni yendim sarı kızın saçını örmeye geldim" faslını geçiyorum. Takımları belirleyeyim mi? Tamam olur. Hasan, Bekir, Cihangir, Taylan, Aslı siz benden olun. Siz de 5 iniz olun. Kadir bak yine çingenelik yapıyorsun. Baksana siz daha güçlüsünüz. Ne! ben mi hızlı koşuyorum. Bence sen çok konuşuyorsun. Ben oynamıyorum. Topumu da verin aşşa mahalledeki Bebelerle aylık oynarım . Hadi tamam bak senin için gitmiyorum kimse boşa havalanmasın ... ( K.K.- İyi ki bi topu var. Haftaya benim de babam alacak onu oynatmayacağım hıh..)

    Oyun başlamadan önce zaten bir çekişme var değil mi? Herkes kendini düşünüyor. Baksanıza Topu olan bir Tehdit ile tüm ekibi kendine bağlıyor. Kimse isyan edemiyor. Sesini çıkaramıyor. Çünkü o olmazsa hem takımlar dengesiz olacak hem de oyunun ana parçası olan "Top" yok olup gidecekti.

   Bakın burada ki baskıcılığı görüyor musunuz ? Şu anda bizimle oyun oynayanlar yok mu ? "Top" u olanlar tehdit etmiyor mu bizi? İstemediğimiz şeyleri ufak bir kozla bize yaptırmıyorlar mı ? Neyse sesimizi çıkarmayalım da oyun dışında kalmayalım...

   Sakin olalım siz de ben de sinirlerime hakim olamadım bir an için. Şimdi derin bir düşünceye dalıyoruz. Şu anda ilgilendiğin şey, mesleğin, maddi durumun, çektiğin zorluklar, yaşadığın mutlu şeyler, okulun... Bunların hiç bir önemi yok. Bakın dizdiğimiz taşlar aslında hayalimiz, yapmak istediklerimiz, duygularımız, başarımız, verdiğimiz sözlerimiz, inancımız... Güzel güzel diziyoruz ve devirenler oluyor sonra düzeltmeye çalışırken engeller çıkıyor tam düzelttim 1-0 öne geçtim derken kafana "Küttt.." bir top geliyor ve en başa dönüyorsun. O zamana kadar yaptıkların, yaşattıklarının bi önemi kalmadı bence.

   Sadece biz mağruz kalmıyoruz bu duruma. Biz bazen top atan oluyoruz. Kimsenin yerine kendimizi koymadan topu atıyoruz milletin kafasına...Eee bakınız taaa o zamanlar her şeyin karşılıklı olduğunu öğreniyoruz  istemeden. Hayatın her anında başa sarabilme ihtimalimizin olduğunu görüyoruz. Değişen ne peki? O zamanlar canımız yanıyordu ama üzülme duygusu yoktu. Başarısızlıklar kahkalarla yok olup gidiyordu. Şimdi neden bu kadar sabırsız ve amaçsız bir hayat biçimimiz var?

   Neyse ana fikir olmazsa bu yazdıklarımın bir önemi olmayacak. Yani "Dokuzuncu Taşı" yerine koymam gerekiyor.

   Küçükken, aslında büyüklerin yapamadığı..... ahhh!..

K.K. - hahahahahaha vurdum işte...



7 Haziran 2012 Perşembe

Saklambaç...

    Çocukluk dönemimizde oynadığımız oyunlardan bahsetmenin zamanı geldi. Çok farklı bir bakış açısıyla oynadığımız "Saklambaç'ı" irdeleyerek bize neler kattığına bizden neler götürdüğüne açıklık getirmem gerekiyor. Nasıl yapalım tek bir başlık altında mı toplayalım? Yoksa ayrı ayrı incelemek daha mı mantıklı olur? Buna daha sonra karar veririz. Şimdiden söylemem gereken bir şey var.Mızıkcılık istemem "Son gelen oynamaz"...

   Gözümüzü açtığımızda oynadığımız oyunların başında gelir. Yani oyun sırasında gözleri açmak yasaktır ebeysek. Matematiği öğrendiğimiz yerdir ebenin yeri. Saymayı ilk orada öğreniriz. 50+50 olarak 2 parti şeklinde de saydığımız olmuştur. Gözümüzü yumduğumuz zaman her şey bitmiştir o an. Akşam yemek saatinin gelmesi, annemizin bizi deliler gibi araması, babamızdan yiyeceğimiz azar... Hepsi uçup gider o dakika. Şu anda devlet adamlarının bile akıl edemeyeceği stratejiler geliştiririz. Kafamızdan geçen sorular saniyeliktir. " Arkamda biri var mı lan?", "Acaba kale başından uzaklaşmalı mıyım?", " Önce Harun'u mu ebelesem?" , "Cahit'ten hızlı mıyım?" , " Çamlak çömlek patlar mı ?"... Bunun gibi soruların cevabı oyunda olan başarımızın göstergesidir. Bize kattıklarıdır bu soruların cevabı. Bir kaç sene sonra rakiplerimiz olacaklardır. Hızlı koşan rahata erecektir ve daha öncesinde iyi saklanmayı bilenler... Tabi orada düşündüklerimizi  ne kadar çabuk ve doğru gerçekleştirirsek oyunda sırtı yere gelemeyenlerden biri olmuş oluruz. Sahi şimdi düşünelim o saklananlar yani rakiplerimiz neredeler?

   Harun: 21 yaşında. Çocukluğu sokaklarda geçmiş. Sokak oyunlarının 1 numarası. Mahalle arası maçlarda yaptığı takım kaptanlığı boyunca 2 şampiyonluk, 5 adet 2.5 litre kola kazanmıştır. Şimdi mahallede açtığı bakkal'da satış müdürü.

   Cahit : 20 yaşında. Çocukluğunda oyunları yarım kesilmiş anne kuzusu , baba korkusu ile büyümüş. Hiç bir maçta veya oyunda 90 dakika forma giyememiştir. En büyük başarısı yakan top oynarken kaçan topları getirip kız arkadaşlarının vazgeçilmezi olmasıdır. Şimdi annesi tarafından dershaneye götürülüp getiriliyor. Öss'ye diye başladığı Ygs'ye hazırlanmaya devam ediyor.

   Kamil : Mahalle'nin puslu çocuğu. Arkdaşları ona orospu çocuğu diyor. Kimseye sesini çıkarmaz. Gel dersin gelir. Git dersin gider. Şu an 22 yaşında olduğu sanılıyor. Kimse ona yaşını soramadığı için sır konusu olmuştur. Mit'te çalıştığı söylentiler arasında.

   İrem : Mahalle'nin koca karısı olmaya aday olan bir kişilik. Abilerimizin kızlarla konuşması için gönderdiği lider kişi!Güven kaynağı.  bizim için hep 35 yaşındaydı. Çok bilmiş, çevresine baskı kurabilen,Yönetici kimliği olan bir insandı.Arkdaşları ona İrem diyordu korkusundan... ee tabi arkası sağlam olan birisiydi.Şu anda bir pazarlama şirketinde yönetim üyesi (Genel müdür yardımcısı gelen bilgiler arasında)

   Yukarıda ismi geçen şahıslar çocukluklarında yaşadıkları,elde ettikleri başarı ya da elde edemedikleri başarısızlıklarıyla bu günlere kadar geldiler.

  Şimdi...Dürüst olun... Sizinde çocukluğunuzd da böyle kişi/kişiler olmuştur. Hiç düşünmediğinizi biliyorum ama çocukluğunda oynadığı oyunlarla veya oyun içerisinde üstlendiği görevlerle bu günlere kadar gelen arkdaşlarımız var. Harun,Cahit,Kamil,İrem ve hatırlayamadıklarım... Biz hayatın ne demek olduğunu çocukluğumuzda yaşadık ama yeni yeni anlıyoruz. Farkında olmadan tecrübe kazandık. Kazandırdık belkide. O zamanlar para kazanma derdi yoktu. Her başarı bizim için gurur kaynağıydı. Ama zamanı 10-15 sene ilerlettiğimiz zaman olay tam tersine dönüyor. Sadece bu açıdan bakmanızı veya görmenizi istedim.

  Şimdi yumuyorum ben gözlerimi 100 kadar yavaş sayıyorum. 1,2,3,4,5,6.......